KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS VE KASTAN YARALAMA SUÇLARININ UYGULAMA SORUNLARI

Av. Hakan İHTİYAR I 2020-11-28
KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS VE KASTAN YARALAMA SUÇLARININ UYGULAMA SORUNLARI

                    KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS VE KASTAN YARALAMA SUÇLARININ UYGULAMA SORUNLARI

                  En temel insan haklarından olan yaşama hakkı ve vücut dokunulmazlığı haklarının ihlal edilmesiyle işlenen kasten öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarının, uygulamada birbirinden ayırt edilmesi oldukça zordur. Hatta çoğu zaman failin fiili, hangi suçu işlemeye yönelik olarak işlediğini yani kastını anlamak mümkün olamamaktadır. Kasten yaralama ve kasten öldürme suçları Türk Ceza Kanunu’nda “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısımda düzenlenmiştir. Kasten yaralamada verilecek olan ceza fiil ve mağdura göre değişecek olsa da kasten öldürmeye teşebbüsün cezasına oranla çok daha hafif bir hapis cezasıdır.

                >>Kasten yaralama TCK madde 86’da düzenlenmiştir;

              “Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”

           >>Kasten öldürme suçu ise TCK madde 81’de düzenlenmiştir;

           “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”

            İlk olarak suç işleme kastı ve teşebbüs kavramlarının açıklanması gerekmektedir. Kast, TCK m. 21/1’de “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Öldürme ve yaralama suçlarında kişi, eylemi sonucunda gerçekleşecek neticeyi bilmesi gerekir. Suça teşebbüs ise TCK madde 35’de tanımlanmıştır; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” Dolayısıyla kişi, işlemeyi kastettiği suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlamalı fakat elinde olmayan nedenlerle suçu tamamlayamamalıdır. Yani kişi öldürme niyetiyle ve öldürmeye elverişli vasıtalarla doğrudan doğruya icra faaliyetlerine başlamalı lakin elinde olmayan sebeplerle ölüm neticesinin gerçekleşememesi gerekmektedir. Bu durumda kişi suça teşebbüsten sorumlu olacak ve kendisine verilen cezada indirime gidilecektir. Kasten öldürmeye teşebbüs suçunda failin asıl niyeti ölüm neticesini gerçekleştirmeye yönelik olması gerekmektedir.

             Peki failin kastının öldürmeye mi yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun tespiti nasıl yapılacaktır? Bu konuda uygulamada kesin kriterler olmayıp somut olaya göre değerlendirme yapılacaktır. Doktrinde, fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği, failin suçta kullandığı aracın mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda oluşan yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkanı olup olmadığı, olayın akışı ve sebebi ve failin işlemeyi kastettiği suçun oluşmasına iradesine dışında engel bir halin bulunup bulunmadığı hususları, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran ölçütler olarak belirlenmiştir1 . Yargıtay’ın ise öldürme kastının varlığı için belirlediği bazı kriterler şöyledir;

  • Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
  • Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı, 
  • Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
  • Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
  • Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir sebepten dolayı mı son verdiği,
  • Olay sonrası mağdura yönelik davranışları

[1] Necati Meran, Kişilere Karşı Suçlar, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2008, s.44.

        Yargıtay belirlediği kriterleri sınırlı sayıda saymamıştır dolayısıyla bu kriterler somut olayın durumuna göre farklılık gösterebilir. Aynı zamanda fail, belirlenen bu kriterlerin birkaçının varlığına rağmen kesin olarak kasten öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılamayacak, somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak kasten yaralama suçundan da sorumlu tutulabilecektir. Hakim, doktrin ve Yargıtay’ın belirlediği kriterler ışığında karar verirken, sanığın öldürme kastı ile hareket ettiği konusunda tereddüt yaşarsa “‘in dubio pro reo’ yani “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi doğrultusunda kasten yaralama hükümlerini uygulamak durumunda kalacaktır. Çünkü, sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesinin ön koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir.

        Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02.03.2010 tarihli ve 2009/1-252 E., 2010/46 K. sayılı kararında,

        “Sanık ve katılan arasında, olay öncesinde iki kez yumruklaşmaya varan kavga yaşanmış olması ve sanığın olay öncesinde bu nedenle katılanı aradığı, kaçamaklı savunmasında da belirttiği üzere karşılaştıklarında, 20-25 metre mesafeden 3 el ateş ettiği anlaşılmaktadır. Sanık, silahını kolluk görevlilerine boş olarak teslim etmiştir. Bütün bu hususlar nazara alındığında, sanık ve katılan arasında olay öncesinde kavgaya varan husumet bulunduğu, mağdura, elverişli vasıta niteliğindeki 9 mm’lik tabanca ile yine sonuç almaya elverişli mesafeden, hayati bölge niteliğindeki batın bölgesine yönelik olarak ateş ettiği, 3 el ateş ettikten sonra silahında mermi kalmadığı ve mağdurun yaralandığını gördükten sonra herhangi bir müdahalede bulunmadan ya da yardım istemeden olay yerinden ayrıldığı sabit olup, sanığın öldürme kastı ile hareket ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır; zira sanık, önceden aralarında bulunan husumet nedeniyle elverişli mesafeden, elverişli bir silah ile mağdurun hayati bölgelerini hedef seçerek, birden fazla kez ateş etmiş, mağdurun, bu atışlardan bir tanesinin isabet etmesi nedeniyle yaralanması üzerine ve silahında merminin bitmesi nedeniyle eylemine devam edememiş, onu olay yerinde bırakarak ayrılmıştır.Bu nedenle sanığın, sabit olan eylemine uyan, kasten öldürmeye kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine, dosyadaki kanıtlara uymayan bir şekilde kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.” ifadelerine yer vermiştir.

         Sonuç olarak; failin gerçekte hangi suçu işlemek istediği, failin iç dünyasıyla alakalı bir durum olup dış dünyada meydana getirdiği hareketler ışığında kastının ne olduğunun tespiti mümkündür. Fakat failin kastının belirlenmesi kişinin iç dünyasına ilişkin olduğu da dikkate alındığında, kastın tespiti konusunda kesin kurallar koymak mümkün olamamaktadır. Failin asıl isteği yani kastın tespiti konusunda, somut olayın tüm özellikleri tek tek değerlendirilerek bir sonuca varılacaktır.

         
       Sonuç itibariyle  kasten öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarından doğan davalar oldukça detaylı ve önemli davalar olup muhakkak bir uzman avukat aracılığıyla takip edilmelidir ki herhangi bir hak kaybı yaşanmasın. Alanya Hukuk Bürosu alanında uzman avukatları ve hukuki danışmanları aracılığıyla kasten öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarından doğan davalarda müvekkillerine profesyonel avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti sağlamaktadır.


 

 

Seçtiğiniz konu hakkında uzman ekibimizi görüntülemek için tıklayınız.